Mucitlerin Dünyası

Durmadan ortaya çıkan yeni problemler karşısında, milletlerin, hürriyet, refah ve saadetlerini sürdürebilmesi mucid ruhlu insanların yetiştirilmesine bağlıdır.. Amerika'dan İsrail'e kadar bilim ve teknolojide üstünlüğü elinde tutan milletlerde hem dâhi olabilecek kapasitedeki fertleri seçme ve yetiştirme, hem de (yüksek zeka + zengin hayal gücü + hızlı problem çözebilme) değerlendirme konularında yoğun ilmi araştırmalar yapılmaktadır.

1950'li yıllardan beri, Amerika'nın ve gelişmiş bazı batı toplumlarının üzerinde durduğu bir çocuk tipi vardır. Bu belki de, zaman zaman rastladığınız, işe yaramayan tahta, bez, kağıt, tel, kutu vb. parçalarından oyuncaklar, vasıtalar, bebekler, şehirler yapan, ev ödevlerini bitirmek yerine yeni bir "deniz altının" desenlerini çizen çocuklardan biridir.
Biz "Yetişkinlere" göre, apaçık şeyler hakkında bitip tükenmek bilmeyen sorularla insanı bıktırıp perişan eden, hadiselere bazen alışılmamış yorumlar getiren, günlük hayatımız için (ne olduğunu anlayamadığımız veya anlamak istemediğimiz) yeni düzenlemeler teklif eden, dünyaya farklı açılardan bakabilen, hayalinde icat ettiği makinaları anlatan, ebeveynlerinin pek övünemediği ve hakkında fazla ümit beslemediği, öğretmenlerinin de davranışlarından memnun olmadığı çocuklar, mûcidlik psikolojisi sahasındaki yaygın görüşe göre bir memleketi parlak bir geleceğe götürecek belki de tek imkandır. Başta Amerikalılar olmak üzere batı dünyası, iddialı oldukları milletlerarası yarışın talep ettiği sivil ve askeri yüksek teknolojinin seviyesini düşürmemenin hatta artırmanın sancısı içindedirler. Bu ülkeler sosyal ve fen bilimlerinde ve diğer bütün disiplinlerde bilgi seviyesini yükseltmek için yoğun bir gayret sarfetmektedirler. Bu ülkeler, dünyamızı kontrol edecek ilmi, teknik ve ekonomik imkanlara sahip olmayı istedikleri gibi, şimdiden fezayı da parsellemeye başlamışlardır. Bu arzularını tatmin edecek olanların da yine İnsanlar arasından çıkacağını bildiklerinden dikkatlerini bu büyük işi yapabilecek dâhi kafaları keşfetme ve yetiştirme projesi üzerinde toplamışlardır. Çünkü bilim, teknik ve ekonomide büyük ilerlemelerin (son derece katı toplumlarının aksine) "Hayal Gücünün" (bilim-kurgu) ve bunun gibi zihni kabiliyetlerin eseri olduğunu çok önceden farkeden bu ülkelerin bilim ve fikir adamları yıllardan beri araştırma yapmaktadırlar. Bu düşüncelerin akis uyandıracağı ve anlaşılabileceği çeşitli mesleklerden bir aydın grubuna sahip olmaları da onlar için ayrı bir talih olmuştur. Zaten Almanların 41; Amerikalıların 40; İngilizlerin 32 Nobel mükafaatı kazanmalarına karşılık Müslüman milletlerin bir tane Nobel mükafaatı vardır.

Bu yazı, yaptığı şehirlerin, feza araçlarının, olağanüstü bir kabiliyetle meydana getirdikleri desenlerin, söze döktüğü "farklı" düşüncelerinin yüzünden "boş şeylerle neden uğraşıyorsun" azarlarıyla buruşturulup çöp sepetine atılan çocuk veya gençlerin küskünler veya yabancı ülkelere göçenler sınıfına itilmemesi ve memlekete ve insanlığa yapacakları büyük hizmetlerden alıkonmaması için yapılacak çalışmalara bir basamak teşkil etmesi için kaleme alındı. Ayrıca, bir memleketin muasır insan ailesi içinde kalıcı bir yere sahip olmasına ve dünya dengesinin ve huzurunun temininde rol oynamasına, giden yolun, dâhi olma kapasitesindeki çocukların eğitimi konularının "dergahta, çarşıda, meclisde ve üniversitede" devamlı olarak görüşülüp tartışılmasından geçtiğine inanmaktayız. Bunu tartışan, mucicllik konusunda araştırmalar yapan ve halen çalışmalarına devam eden toplumların gereksiz işlerle uğraşan aptallar topluluğu olduğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü, evvela şu soruların cevaplarını bulmak gerekmektedir. Bu toplumlar niye insan unsuruna bu kadar önem veriyorlar? Zamana, emeğe, paraya o kadar kıymet veren bu toplumlar niçin dâhi kabiliyetleri keşfetmeye ve yetiştirmeye bunca emek ve para sarfediyorlar? Niye işi şansa, talihe bırakmak istemiyorlar? Refah ve ilerlemede, üstün zekalı ve mucid ruhlu kabiliyetlerin büyük payı olduğuna mı inanıyorlar? Neye dayanıyor bu inançları? Acaba kuduz aşısının keşfinden kutupların ve ayın fethine kadar yüzbinlerce büyük işi başaranlar aptallar olabilirler mi?
Yeni durumlara, ihtiyaçlara ve yeni problemlere karşı en uygun en başarılı tedbir ve çözüm üretenlerin, keşif ve icadlarıyla hayat seviyesini yükseltenlerin, benzersiz sanat ürünleri verenlerin, bugüne kadar zeka kavramı içinde ele alınan kabiliyetlerden farklı bir zihni güce sahip olduğu ve bu potansiyellerini kullanabilme imkanları olduğu ortaya çıkarıldı.. Hedef, mucidlik olarak tarif edilen bu zihni gücün veya güçlerin, ilmi tarifini yapabilmek, temel mekanizmalarını, şartlarını ve bu bilgilere dayanarak geliştirilme yollarını ortaya çıkarmaktır. Kendi insanları arasında dâhi potansiyeli olanları seçmesini, yetiştirip geliştirmesini ve teşvik etmesini en iyi bilen ve bunu uygulayan milletler, dünya devletleri arasında çok avantajlı bir duruma sahip olacaklardır. Her toplumda sayıları sınırlı olan bu mucid zihne sahip dâhiler, bir milletin hayat damarlarından birini teşkil ederler.

Eğer milletlerarası seviyede kendimizi temsil etmek ve bunu devam ettirmek istiyorsak milletimizin hayati İnsan gücü problemine getirebileceğimiz en ümit verici çözüm, çeşitli sahalarda önemli insan gücü kaynaklarının belirlenmesini teşvik ve desteklemek olacaktır. Bunlardan biri de her bir sahada dâhi olabilmeye istidatlı çocuklardır. Bilim sahasında böyle dâhi birkaç insan yetiştirmek bile, ilmi faaliyetlerdeki yerimizin en önde olmasını sağlayacaktır. Bilhassa bu konuda İsrail devletinde 20 yıldan beri planlı ve sistemli çalışmalar yapılmaktadır. İstidatlı öğrenciler Tel Aviv'deki "Sanat ve Bilimde İlerlemek İçin Gençlik Enstitüsü" nün "Dâhileştirme Kursları"na alınmakta ve bu kursta soru sorabilme ve mucidlik kabiliyetleri geliştirilmektedir. Mesela, matematikden biyolojiye, fıkradan haberciliğe kadar geniş bir sahayı kaplayan 8 basamaklı kurslar "Mucid çocuk yetiştirme faaliyetleri " içinde düzenlenmektedir. Çocuklar bu kurslarda sözel ve sözel olmayan zeka testlerine göre değerlendirilmektedir. Wechsler Zekâ Testinin 140 zeka katsayısı puanını alan çocuklar kurslara kabul edilmektedir. Aynı zamanda gelişimlerinin takip edilmesi maksadıyla çocuklara mucidlik, anksiete, otonomi (kendi kendine güvenebilme ve karar verme kabiliyeti, motivasyon ve ben-imajı testleri uygulanmaktadır. İmkanları sınırlı, kültürel bakımdan fakir çevrelerden gelen problemli ailelerin çocukları yahut psikolojik problemleri olan çocuklar, zeka katsayısı puanlan 140 olmasa bile kurslara kabul edilmektedir.

Eğitimcilerin ortaya çıkardıkları ideal öğrenci tipi "Fikir ve kanaatlerini cesaretle ortaya atan, mütecessis, düşünce ve hükümlerinde bağımsız, uğraştığı işe tam manasıyla kendini verebilen, eline aldığı işle devamlı meşgul olan, sezgileri kuvvetli, ısrarlı, otoriter, öyle söylüyor diye herşeyi kabul etmek istemeyen, tehlikeleri göze alabilen (cüretkar), fertlerdir.

Lisanı kutlanan herkes, sebep-netice münasebetlerini keşfetme veya tahminde bulunma ve netice çıkarmada prensipleri doğru bir şekilde kullanma kabiliyetinde değildir. Prensipleri öğrenme ve öğrenilen bu prensiplerden sebepleri çıkarma ve neticeleri kestirme kabiliyeti, insanlar arasında genel olarak, normal dağılım eğrisi (Çan Eğrisi) verecek biçimde dağıtılmıştır. Yani pek az kimsede üstün kaabiliyet bulunmakta, diğer deyişle çoğunluk ortalama bir seviyeye sahip bulunmaktadır. Bu da prensipleri kullanabilme ve doğru tahminde bulunabilme kabiliyetleri düşük seviyede olanların; ancak basit problemleri çözebilecekleri, buna karşılık, üstün kabiliyetli (mucidliğe aday) olanların ise hayli karmaşık problemleri çözebilecekleri anlamına gelmektedir. Mucidlik, ferde farklı ve üretici düşünce zincirlerini kullanarak alışılmış yaklaşım ve problem çözme yollarından kopma gücü veren, neticeleri ferde ve muhtemelen başkalarına da tatminler sağlayan, fikirlerdeki esneklik, orijinallik ve duyarlılığın bir toplamıdır. Orijinal olmayı öğrenme dahileşme yollarından biridir. "Yeni fikirleri düşünme" kabiliyeti olarak da tarif edilen mucidlik ve orijinallik aslında, bilinen vak'aları ve prensipleri, isteklerin daha verimli bir şekilde tatmin edilebileceği, yeni münasebetler içinde bir araya getirme işlemidir.

Yaratıcı'nın doğuştan insan zihnine adeta bir tohum olarak yerleştirdiği ve bizlerden onları İnkişaf ettirmemizi istediği iki farklı düşünme tarzı vardır. Çoklukdan teke doğru gidiş ve tekde mutabık kalma anlamına gelen konverjant ile tekden yola çıkıp, çokluğa ulaşma ve sürekli çeşitlilik ve dallanma gösterme anlamındaki diverjant kelimelerinin zihnin işleyişi bakımından farklı anlamları vardır. Konverjant düşünce yalnız tek bir doğruya bağlı olarak ve mevcut bilgilerden çıkarılan geleneğe dayalı neticelere götüren düşünce tarzı yani, Yaratıcı'nın bize din, ahlak, kültür konularında kullanılması için verdiği bir düşünce tarzıdır. Diverjant düşünce ise mevcut bilgiden yola çıkılarak, yeni orijinal değişik alternatif ve çözümlerin üretilmesinde iş görür. Daha çok fen bilimleri ve teknolojide hayati öneme sahip olan bir düşünce tarzıdır. Konverjant düşünme, ekseriya zeka testlerinin ölçtüğü ve sınıfta öğretmenlerin sorduğu sorularda olduğu gibi tek bir doğru cevabın arandığı düşünme tarzıdır. Bu tip düşüncede, öğrenciye verilen bilgi yalnız bir doğru cevabı bulabilmek için kullanılır. Muhakemesi yalnızca konverjant düşünceye dayanan şahıs hayal ve tasarım gücü olmayan biridir.

Muhakeme ve problem çözmede rol oynayan birçok faktör dâhice düşüncede bulunur. Ama dâhi düşüncede farklı bir faktör vardır. Bu öğrencinin bilgileri organize ederken her zaman kullandığı gelenekçi yolları terk etmesi ve daha önce öğrendiği şeylerden alışılageldiği biçimde hiç değiştirmeden transfer ettiği hipotezleri reddetmesi şartıdır. Mucid öğrenci, bunun için önemli problemleri elindeki bilinen malzemelerle fakat yeni ve orijinal yollarla çözmesini öğrenmek zorundadır. Daha önce hiç aklına gelmeyen benzersiz bir faaliyetin içine "dalıvermelidir". Bu faktörü, sonradan çok büyük bir matematikçi olan Gauss'un(*) çocukken bir problemi nasıl çözdüğünü inceleyerek daha iyi açıklayabiliriz. Gauss ilkokuldayken öğretmen sınıfa şu soruyu sorar : "Bakalım hanginiz daha önce -1+2+3+4+-5+6+7+8+9+10 - un neticesini bulacak? "Çok geçmeden, diğer öğrenciler daha hesapla uğraşırken, Gauss elini kaldırır ve problemi çözdüğünü söyler. Şaşıran öğretmeni Gauss'a nasıl bu kadar çabuk neticeye ulaştığını sorar. Gauss'un bu soruya verdiği cevabı tam olarak bilmemekle beraber, tecrübelerimize dayanarak şöyle bir cevap verdiğini söyleyebiliriz: "Eğer 1 ile 2 yi toplayıp sonra 3'ü ilave etseydim ve daha sonra bu toplama 4'ü, 5'i ve diğerlerini ilave etseydim bu işlemler çok uzun bir zaman alırdı ve işlemleri çabuk bitirmeye çalıştığım için pek çok hata da yapabilirdim. Fakat 1 ile 10'un toplamı 11 eder, 3 ile 8'in toplamı da 11 etmelidir. Diğerleri için de bu böyledir. Bu şekilde 5 çift vardır. 5 ile 11'in çarpımı 55 eder. Yani çözüm 55'dir."

 

Gauss bununla, o yaşta, önemli bir teoremin özünü teşkil eden bir keşifte bulunmuş oluyordu. Bu örnekten anlaşılacağı gibi Gauss gelenekçi yoldan ayrılmıştır. Bu dâhi düşüncenin gerekli şartını teşkil eder.
 


Diverjant düşünce mevcut bilgiye dayanılarak yeni orijinal değişik alternatif ve çözümlerin üretilmesinde iş görür. Daha çok fen bilimleri ve teknolojide hayati Öneme sahip olan bir düşünce tarzıdır. Diverjant düşünme, çeşitli bilgileri birçok alternatife ulaşmak için bir sıçrama tahtası olarak kullanarak değişik cevaplar çıkarabilme kabiliyeti gerektirir. Diverjant düşüncenin cevaplarında akıcılık, bir probleme verdiği cevapta ürettiği çözüm sayısı, uyumlu esneklik, yorum ve yaklaşımların yeniden yapılandırılması, orijinallik, fikir ve çözümlerin geliştirilmesi gibi hususiyetler göze çarpar. Konverjant düşünce yeni ve farklı tek bir kullanış tarzına ulaşmak için nesneleri veya hadiseleri yeniden düzenleyebilme kabiliyetini gerektirir. Diverjant düşünme ise, orijinalliği gerektirir.

Konverjant Düşünme, kritik düşünmede esastır. Ayrıca, öğrenciye tarihten ve geleneklerden yani kendi kültüründe şekillenen haliyle insanlığın geçmiş dönemlerinden istifade etme imkanı verir. Bunlarda daima bilinen problemlerin doğru cevapları vardır. Bu cevaplar, düşünmede ekonomiyi sağladıkları için böylece kabul edilmelidir. Diverjant Düşünce ise, daha iyi, tek (benzeri bulunmayan) veya yeni çözümler arandığında önem kazanır. Tek doğru cevap üzerinde ısrarlı bir şekilde durmak, ekseriya bizim resmi eğitimimizde karşılaşılan bir durum olup diverjant düşünmeden ziyade konverjant düşüncenin gelişmesini teşvik etmektedir. Halbuki, bu iki düşünce tarzı arasında, öğrencileri problemlere yeni çözümler aramaya, farklı potansiyel çözümleri yakalamaya ve karşılaştıkları problemler ne çeşitten olurlarsa olsunlar alternatif çözümlerin yeterliliğini değerlendirmeye tabi tutmaya teşvik etmekle bir denge kurulabilir. Eğer bu denge kurulamazsa mucidlik kabiliyeti olan öğrenciler ister istemez harcanmış oluyorlar. Ama eğer, öğretmen, fen bilimleri derslerinde eğitim süresinden zaman kazanmak için ekseriya yaptığı gibi birtek doğru cevap üzerinde ısrar ederse, öğrenci neticede, yalnız birtek kabul edilebilir cevabı arayan bir öğrenme tarzını ve buna uygun hayat tarzını benimseyecektir. Aksine öğretmen daha erken yaşlarda birbirinden farklı çözüm yollarının aranmasını teşvik ederse, öğrenci daha çok dahice problem çözmeye destek olan diverjant düşünme tarzlarını öğrenme eğiliminde olacaktır. Bilhassa bunun okul öğretim müfredatında veya grup eğitiminde dikkate alınması hayati öneme sahiptir.

Otoriter durumlarda belli bir istikamette oldukça yönlendirilmiş hayat tarzlarının neticesi olarak sonunda öğrencilerde konverjant düşünce tarzı hakim olmaktadır. Serbest ve anlayışlı bir atmosfer içinde yaşayan öğrencilere ise doğru ve sağlıklı bir eğitim verildiğinde diverjant düşünce tarzı hakim olmaktadır. Bunlar, bir maksada veya bir standarda uyma zorunluluğu tarafından engellenmeden, birçok alternatifi (farklı çözüm yollarını) tecrübe etme eğiliminde olmakta, yeni çözümleri aramayı, bilinen eski çözümlere tercih etmektedirler.

MUCİDLİĞİ ÖLÇEN TESTLER

Zeka testi skorları, konverjant düşünmenin ölçüsü olarak kabul edilmiştir. Çünkü zeka testlerinde yüksek skorlar tipik olarak "doğru" cevapları bilmeye dayanmaktadır, mucidlik ise şu testlerle ölçülmüştür.

a) Her bir kelimeye verilen farklı tariflerin (veya manaların) sayısı,
b) Kullanım sahası bilinen nesneler için bulunan farklı kullanma sahası sayısı,
c) Karmaşık desenler içinde saklı belirli geometrik biçimleri bulabilme,
d) Sonu belirtilmemiş hikayelere bulunan birbirinden farklı sonların sayısı,
e) Verilen bilgileri kullanarak birbirinden farklı üretilen problemlerin sayısı.

Bu testlerde öğrencilerin skorları, cevap sayısına, çeşitliliğine (veya birbirinden farklılık seviyesine), cevapların uygunluğuna ve kompleksliğine bağlı olmaktadır. Mucidlik testlerinde de zeka testlerindeki aynı derecelendirme esas alınmış olup dâhi öğrenciler düşük dâhi, orta dâhi, yüksek dâhi ayırımlarına tabi tutulmaktadır.

Bu testlerden "Bilinen nesneler için yeni kullanım sahaları bulma" örnek olarak aşağıda verilmiştir.
Test edilen kişiden bilinen birtek fonksiyonu olan nesnelere, mümkün olduğu kadar çok kullanım sahaları bulmaları istenir. Bunlar, genelde "tuğla", "ataç", "kağıt kıskacı, "kürdan" gibi bilinen nesnelerden seçilir. Kişinin puanı, belirttiği kullanım sahalarının sayısına ve orijinalliğine göre tespit edilir. Mesela, bu testten düşük puan alan kişinin tuğla için verdiği cevap şöyle olabilir : "Tuğla inşaatda kullanılabilir. Tuğlayla bir duvar örülebilir, kaldırım yapılabilir veya bir şömine yapabilirsiniz." Buna karşılık bu testten yüksek puan alan birinin aynı soruya cevabı şu şekilde olabilir: "Tuğla hem inşaat için hem de kağıtların üzerine ağırlık olarak da kullanabilirsiniz. Kapıların kapanmasını veya açılmasını önlemek maksadıyla da kullanabilirsiniz. Tuğlayı ısıtıp termofor (yatak ısıtıcı) olarak veya fırlatarak bir silah gibi kullanabilirsiniz Ayrıca tuğlanın içini oyup bir kül tablası olarak da kullanabilirsiniz."

Diverjant Düşünce, organize olmuş bir konuşma ve bir hitap cümlesini, verilen sinyallere uygun olarak kolayca üretebilmeyi gerektirir. İfade akıcılığı ve tutarlılığı olarak isimlendirilen testle ölçülür. Mesela, aşağıdaki harflerle başlayan dört kelimelik bir cümle kurunuz. "B.....i..... s.....d....." (Bu işin sonunu düşünmeliydin...)

Konverjant Düşünce, ilerideki örnekte görüldüğü gibi, hadiseleri en uygun ve en mantıklı bir sıra içinde düzenleme kabiliyetini gerektirir : "Aşağıdaki hadiseler hangi sıra içinde vuku bulmalıdır? 1- Birçok yol kapandı ve evleri su bastı, 2- Sürekli sağnak dolayısıyla nehir kabararak taştı, 3- Bütün bu bölgede trafik durduruldu."

Batı ülkelerinde bu konuda yapılan araştırmalardan oldukça enteresan neticeler elde edilmiştir. Araştırmalarda ön elemeyle seçilmiş kabiliyetli öğrenciler iki gruba ayrılarak, her ikisine de sırasıyla konverjant ve diverjant düşünme seviyesini ölçen testler uygulanmışdır.

Konverjant düşünceyi Ölçen testlerle belirlenen "Yüksek Zekalılar" grubu, en yüksek zeka katsayısı puanından itibaren aşağıya doğru sıralanan bütün Öğrenciler arasında %20'lik bir öğrenci grubunu teşkil ederken, "Yüksek dâhiler" grubu mucidlik testlerinde en yüksek puanı alan %20 nisbetindeki bir öğrenci grubunu teşkil etmişdir "Yüksek Zekalılar", zeka testlerinde en yüksek puanı almalarına rağmen, mucidlik puanları, "Yüksek dâhiler" grubununkinden daha aşağıda seyretmişdir. "Yüksek dâhiler" ise, mucidlik testlerinden en yüksek puanı almalarına rağmen, zeka puanlan "Yüksek Zekalılar" grubundakinden daha aşağıda kalmışdır. Zeka katsayısı puanlarındaki bu farklılığa karşılık, okul başarısı her iki deney grubunda da aynı seviyededir. Fakat deney gruplarının okul başarılarının ortalamaları, okuldaki bütün öğrencilerin ortalamasından anlamlı derecede daha yüksektir. Bu sebepten, zeka seviyeleri ortalamanın üstünde olan belirli bir öğrenci grubunda derslerde başarı için mucidlik de yüksek zeka kadar önemli bir faktör olarak görünmektedir. Yapılan diğer araştırmalarda zeka katsayısı düşük, yüksek dâhilerin, ders başarısı puanlarının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde düşük dâhi ama yüksek zekalı öğrencilerin de derslerde tatminkar başarılar elde ettikleri görülmüştür. Bu yüzden okul başarısının gerçekte zeka veya mucidlik faktörüyle mi yoksa her iki faktörle mi bağlantılı olduğu bilinmemektedir.

Gallagher, zeka ve mucidlik ölçümlerine dayanan bir sınıflandırma yaparak öğrencileri dört gruba ayırmıştır. Yüksek dâhi (High Creativity) - Yüksek Zeka (High İntelligence) ya sahip çocukların kontrol ve hürriyet sınırlarını kendileri tayin ettiği, hem yetişkinler gibi hem de çocuk gibi davrandıkları müşahede edilmiştir. Yüksek dâhi- Düşük Zeka'lı çocuklar kendi kendileriyle ve okul çevreleriyle Öfkeli bir çatışma içerisindedirler. Değersizlik ve yetersizlik duygularıyla kendilerini yerler. Bununla beraber gerginliklerin olmadığı durumlarda zihnî bakımdan gelişerek, parlak bir başarı sergileyebilirler. Düşük dâhi - Yüksek Zeka grubunda 0.0333-33333323.......3 ki çocuklar adeta okul başarısına "müptela"dırlar, (uyuşturucu müptelası gibi). Akademik başarısızlık onlar için bir felakettir. Öyle ki, bu felaket ihtimaline karşı devamlı olarak yüksek puan için çaba sarfederler (Kız öğrencilerde genelde olduğu gibi). Son grup olan Düşük dâhi - Düşük Zeka'lı çocuklar, temelde konuların kompleksliği karşısında şaşkın bir vaziyette, çeşitli müdafaa manevraları yaparlar. Mesela sosyal faaliyetlere çok ağırlık verirler veya "pasiflik gibi bir çeşit geriye dönüşte bulunurlar, Nadiren de, psikosomatik semptomlar geliştirirler.

Ayrıca Gallagher, yüksek zeka-düşük dâhi grubuna dahil öğrencilerin kökleri, münasebetleri, esas konuyu ve anahtar kelimeleri bulma gibi işlerde başarılı olamadıklarını belirtir.

Yapılan bir ankette , öğretmenlerden her bir öğrenciyi beş derecelik bir ölçeğe göre değerlendirmeleri istenmiştir. Değerlendirme neticesinde Yüksek dâhilerin fazla yüksek puan alamadıkları görülmüştür. Öğretmenler, Yüksek zekalılar grubundaki öğrencileri diğer öğrencilerden veya Yüksek dâhilerden anlamlı derecede daha fazla "arzu edilir" olarak değerlendirmişlerdir. Yüksek zekalıların öğretmenler tarafından daha fazla tercih edilmelerinin sebebi, muhtemelen zihnî ve sosyal oryantasyonların (başarı ve uyumlarının) diğerlerine nisbetle daha iyi olmasından ileri gelmektedir. "...Yüksek Zekalılar, oturmuş anlamlar üzerinde yoğunlaşmakta, ferdî başarılarını kalıplaşmış standartlara uyarak sağlayacaklarına inanmakta, öğretmenlerin telkin ettiği modele göre hareket etme eğiliminde, kendilerinden beklenenlere uyacak meslekleri düşünmektedirler. Yüksek dâhiler ise, kalıplaşmış anlamların dışına doğru yayılmakta, öğretmenlerin telkin ettiği modelden uzaklaşan davranışlar göstermekte, kendilerinden beklenenlerle uyuşmayan meslekleri düşünmektedirler..."

IQ (zeka ölçüm testi) testlerinin ölçtüğü şey olarak zekayı ele alacak olursak, sanatta, edebiyatta ve bilimde mucid olan kişilerin; olmayanlara kıyasen daima daha zeki olduklarını ve yüksek zeka katsayısına sahip kişilerin çeşitli disiplinlerde önemli ve orijinal keşiflere çok daha fazla destekde bulunduklarını gösteren delillerle karşılaşırız. Bu da zekanın gerçek dehanın ortaya çıkmasını veya ifadesini mümkün hale getirdiğini ve buna bir araç teşkil ettiğini göstermektedir. Dâhi potansiyellerin ortaya konabilmesi için, genellikle, ortalamanın hiç olmazsa biraz üstünde bir zeka seviyesi gerekli olmaktadır. Fakat bu kritik seviyenin üstünde, zeka ile gerçek mucidlik arasındaki münasebet azalmaktadır.

Akademik ve mesleki faaliyetlerde başarılı fakat hiçbir zaman orijinal fikirler üretmeyen yüksek zekalı mucid olmayan fertler, kültürümüzde çok aşina olduğumuz bir "figürdür".

Taylor ise, ferdin entellektüel faaliyetlerle ilgisi, kendi gayretiyle öğrenme arzusu, kendine güven, kendi kendine yeterlilik ve bağımsız kalabilmek için çaba sarfetme gibi vasıflarını ortaya çıkaran şahsi raporlara dayanan biyografik verilerin, geleceğin dâhilerini kestirmekte, standart zihin ölçüm testlerinden daha iyi bir vasıta olduğunu ifade etmektedir.



  FACEBOOK YORUMLARI