Dünya'da ve Türkiye'de Konunun Tarihçesi

Üstün veya Özel yetenekliler ve yaratıcı çocuklarla ilgili kaynaklara bakıldı­ğında 1957 yılı önemli bir tarih olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarihte Sovyetler Birliği uzaya ilk uzay aracını, Sputnik' i fırlatmıştır. Bu tarihten sonra üstün ve­ya Özel yeteneklilerin ve yaratıcı çocukların eğitiminde batıda çığır açılmıştır. Ba­tı ülkeleri, Sovyetler Birliğinin kendilerini uzay yarışmasında geçme nedenini araş­tırırken karşılarına üstün veya özel yetenekli çocukların eğitimine Sovyetlerin ver­diği önem çıkmıştır. Bu tarihten sonra da üstün veya özel yeteneklilerin eğitimin­de gerek kurumsal, gerek eğitim programları gerekse tanılama boyutlarında hız­lı uygulamalara başlamışlardır.

 

Bu atılım kendisini doğal olarak Türkiye'de göstermiş ve 1964 yılında Anka­ra Fen Lisesi fen ve matematik alanında üstün yetenekli çocukları, ülkenin gerek­sinme duyduğu bilim adamı ve araştırıcı olarak yetiştirmek üzere kurulmuştur. Daha sonra 1873 yılına kadar sürecek olan bir dönem içinde üst özel sınıf, tür­deş yetenek kümeleri, türdeş yetenek sınıfları uygulamaları ile bir atılımın başla­dığını görmekteyiz. Eğitim konusunda başlanılan bu girişimler çeşitli nedenlerle sonlanmıştır. Ancak, 1957'den önceki gelişmelere baktığımızda Türkiye'nin bu konuda tarihsel açıdan tüm dünyaya önderlik yaptığını görmekteyiz. ENDERUN okul sistemi, altı yüz yıllık Osmanlı imparatorluğu döneminde, devşirme yoluyla seçerek aldığı ve yeteneklere yönelik programlarla ortalama on-onbeş yıllık eği­timden sonra devletin gereksinme duyduğu üst düzey yönetici, asker ve sanatçı­ları yetiştirmesi ile üstün veya özel yeteneklilerin eğitiminde öncülüğünü kanıtla­mıştır. Enderun okuluna öğrenci almada kaynağın bozulmasının imparatorluğu zayıflattığını kaynaklar belirtmektedirler.

 

Bu arada, devletin himayesinde üstün özel yetenekli çocukların yetiştirilme­si için 1948 yılında çıkarılan İdil BİRET & Suna KAN Yasası'nı belirtmek gerekir. 1957 yılında söz konusu Yasa, kapsamı genişletilerek 6660 Sayılı Müzik ve Plas­tik Sanatlarda Olağanüstü Yetenek gösteren Çocuklar Hakkında Kanun' yürürlü­ğe konmuştur. Bu kanun halen yürürlüktedir. Ancak 1978'den sonra, Kanun kap­samına hiç kimsenin alınmadığı gözlemlenmektedir. 1948'den 1978'e kadar ki sürede hemen hemen hepsi Dünya çapında ünlü 20'ye yakın sanatçı devlet hi­mayesinde yetiştirilmiştir.

 

Halen, Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Ankara, İstanbul, İz­mir Narlıdere, Bursa, Bursa Mustafa Kemalpaşa, Tekirdağ, Bayburt, Sinop, Deniz­li, İsparta, Afyon, Uşak, Trabzon, Tekirdağ, Ordu,Amasya, Kastamonu, Zonguldak illerinde açılmış, Van, Kırşehir, Kaman, Siirt illerinde kurulmaya çalışılan 'BİLİM ve SANAT MERKEZİ' olarak örgütlenmiş (Okulöncesi, İlköğretim ve Ortaöğretim çağındaki öğrencilerin, üstün veya özel yeteneklerini geliştirerek bilimsel düşün­me ve davranışlarla estetik değerleri birleştiren, üretken, problem çözen bireyler haline gelmelerini, onlara gerçek yaşamda öğrenme fırsatları ve özel eğitim aktiviteleri yoluyla sağlayan bir eğitim kurumudur) uygulama ile ortaöğretim düze­yinde açılmış olanAnadolu Güzel Sanatlar Liseleri dışında resmi bir kurum bulun­mamaktadır.

 

Ancak özel vakıfların üstün zekâlı çocukların eğitimi için kurmuş olduğu bi­risi ilköğretim (Yeni Ufuklar Koleji) diğer ikisi ortaöğretim (Özel İnanç Vakfı Lise­si), (Özel Coşku Koleji) ve de bir anaokulu (PetekAnaokulu) bulunmaktadır. Bun­ların yanında seçerek öğrenci alan resmi ve özel ortaöğretim kurumlarını da bu çocuklara yönelik kurumlar olarak kabul edersek, sınırlı sayıda kurum olduğunu, batı ülkelerinde olduğu gibi örgün eğitim içinde ilköğretimden başlayarak bu ço­cuklara yönelik önlemlerin alınmadığını söylemek olasıdır.

 

Yukarıda 1964 yılında kurulduğu belirtilen Ankara Fen Lisesi ve daha sonra açılan diğer Fen Liseleri, gerek kadroları gerek öğrenci seçim sisteminin değişme­si ve gerekse donanımlarındaki eksiklerden dolayı kuruluşlarındaki bilim adamı ve araştırmacı yetiştirme özellikleri yok olduğundan, üstün zekâlı çocuklara eğitim veren kurumlar olma özellikleri tartışılabilir konuma gelmiştir. Bunun yanında, çağ nüfusunun ancak % 10'una eğitim olanağı sağlayan, iki aşamalı sınavla öğ­rencileri seçerek alan yükseköğretim kurumlarını da dolaylı olarak üstün yetenek­liler yönelik eğitsel önlemlerden sayabiliriz. Bunlara ek olarak, TÜBİTAK, TUBA vb. kuruluşların vermiş olduğu bursları da kapsam içine almak olasıdır.

 

Batıdaki duruma bakarsak 1957'den sonra hızla bu konuda gerekli adımlar atıldığını, gerek ayrı eğitim, gerek birlikte eğitim şeklinde tüm uygulamaların yay­gınlaştığını ve bütün üstün veya özel yetenekli çocukları kapsayacak yapıya ulaş­tığını görmekteyiz.

SERAP YALÇIN GÜLER



  FACEBOOK YORUMLARI