Diğer ülkelerce kabul edilen % 2 oranını temel aldığımızda, 1985 nüfus sayımına göre 0-18 yaş grubunda 500.000 civarında üstün yetenekli çocuk ve genç olduğu düşünülmektedir. (Çağlar, 1987 s. 17). 1990 nüfus sayımına göre bu sayının daha da artacağı sanılmaktadır. Ülkemizde ilk üstün özel sınıflar uygulaması Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi'nin, ilk Öğretim Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği 16/9/1964 tarih ve 3918 sayılı yazısına dayanılarak 1964-1965 öğreti- m yılında başlatılmıştır. 1964 - 1967 yılları arasında Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Bursa'da girişilen denemelerin sayısı 18'i bulmuştur. Ancak bu sınıflar aralıklı olarak kapatılmış. 1971 yılında ise uygulamaya tümüyle son verilmiş (Atalar, 1976, s. 7 - 8, Bostancı, 1972. s. 7 Enç. 1979, s. 238-239) ve o tarihten itibaren bu yaş grubu için üstün yetenekli çocukların eğitimiyle ilgili herhangi bir önlem alınmamıştır.
Ortaokul ve lise düzeyindekilere ise, Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve yabancı dil ağırlıklı özel okullar aracılığıyla, farklı eğilim hizmetleri sağlanmaya çalışılmakladır. Ancak bu okulların eğitim ve öğretimlerindeki ayrıcalık, yabancı dile veya matematiğe daha fazla ağırlık vermekten öteye gitmemektedir. Oysa bu tür çocukların eğitim ve öğretiminde amaç sadece fazla bilgi yüklemesi değildir.
Yukarıda da açıklandığı gibi, üstünlük sadece katılımsal olarak sahip olunan bir özellik olmaktan öte, uygun eğitim ve çevre koşullarıyla geliştirebilinen bir özelliktir. Uygar ülkelerde, bu tür çocukların eğitimlerinden amaçlanan, yalnız hazır bilgileri kullanan bireylerin yetiştirilmesi değildir. Esas amaç, çağdaş uygarlık sorunlarının çözümlenmesine yardım edecek bilgi ve sanat üreticilerini insanlığa kazandırmaktır.
Görüldüğü gibi, yalnız bilgi yüklemesi yeterli olmamakta, öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda hız, düzenleme, kapsam açısından esneklik gösteren dinamik programların geliştirilmesi ve sorun çözmeyi, yaratıcılığı geliştiren, öğrenciyi aktif kılan, öğrenme isteği uyandıran öğretim yöntemlerini uygulama konularında da bilinçlendirmekte yarar vardır. Burada vurgulanmak istenen, bu tür çocukların eğitim sorunun, yalnızca yüksek zoka bölümüne sahip bireyleri ayırmakla ve masa başında daha yüksek sınıfların müfredatından alıntılar yapıp, daha kapsamlı bir içeriğin hazırlanmasıyla çözümlenemeyeceğidir.
Konunun karmaşıklığı ve araştırmaların sürdürülmesinin gerekli olduğu gerçeğini, bu alanda çalışan bilim adamlarının hemen hepsi paylaşmaktadır. Bizim, bu alandaki gelişmeleri yerinde inceleyip, ülkemiz koşullarına uyarlayarak, ileri ülkelerin ulaştığı noktadan soruna biran öce el atmamız yararlı olacaktır.