ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUK YETİŞTİRMEK 1
"Kendimi bildim bileli "sözü öyle kilit bir cümledir ki, işte ben bu kilit cümlenin daha en başındayken farkına varmıştım, farklılığımın, farkındalığımın ve de algılarımın tam olduğunun...
Aslında oyun dışında, pek de çocuk olmadığımın, istesemde diğer çocuklar gibi olamayacağımın da farkındaydım...
Benim elimde doğuştan armağan edilmiş kullanmayı, amaçlarını ve yapımını da bildiğim bir kayık, bir çift kürek ve de olta ile kova vardı.
İşte tam o "kendimi bildim" kısmında farkındalığım tamamdı ve donanım doğuştan avuçlarıma konulmuştu.
Yurt dışında “gifted children’’ yani armağan edilmiş anlamına gelen bir deyim kullanılır ve gerçekten benim gibi, bizim gibi çocuklar, armağan olarak karşılanır,kucaklanır, eğitilir, sevilir, özgürleştirilir ve çok küçük yaşta kabiliyetleri keşfedilip üzerine eğitimler aldırılır. Böylelikle ergen yaşlarında kabiliyetli oldukları alanlarda profesyonelleşmiş olurlar. Okul vb. ortamlarda kendileri gibi armağan çocuklarla olduklarından, homojen sınıflara terk edilmediklerinden pekte akran zorbalığı yaşamazlar, bilakis takım ruhu içinde yetişirler.
Benim çocukluğumda yani 80'li yıllar sonlarında ve Türkiye’de pek te böyle olmadı. Tek başımaydım, yaramaz, hareketli ve sürekli okula velisi çağırılan ben Rehberlik Araştırma Merkezine problemli olarak yönlendirilip kazara Üstün Zekalı yahut Üstün Yetenekli olarak adlandırılarak elimde kayığım, küreklerim ve yanında oltam ve kovam ile gönderildim. Peki niye beni tahta nedir çivi nedir anlatan bir okula gönderdiler ki? İşte ellerinde kayıkları olmayan bir çok arkadaşımla sil baştan tahta nedir?, çivi ne işe yararlar? Gibi sorularla yıllarım geçti. Zaman geçerken heyecandan ölüyordum, ne için mi?
Bir göle gidip kayığımla, kürekleri çeke çeke ilerlemenin heyecanı sebebiyle ve nasıl yapacağımı da öğreten olmamıştı, tuhaf!..
Ama ben zaten biliyordum ve bu bilme öyle doğal geliyordu ki, hiç bir böbürlenme sebebi de değildi...
Yıllar boyu kürek yapımı, kayık yapımı ,kovaydı, oltaydı derken sonunda balık ve balık tutma derslerine geldiğimde (aramızda kalsın bunu da biliyordum) ama en başında da bildiğimi dinlemek zorundaydım hem de defalarca, yıllar boyunca...
Gün gelip çattığında herkesin elinde kayığı küreği kovası ve oltası vardı, yıllar önceden sahip olduğum ama bu sahip olmanın değiştiremediği bir şey vardı, bildiğim şeylerin heyecanı taptazeydi.
Ah !.. bir de kaybolan yıllarım olmasaydı...
Bazen bu yorulmalar, beklemeler öfkelendirir, bazı zamanlar da ise yorardı, üzerdi beni. Ben de evdekileri. Oysa ne güzeldi ; aynı anda 2/3 alanda eğitim almak... Neden tek bir okuldu? Oysa ben 3 okulu birden bitirebilirdim aynı anda. Ama yok !.. Beklemeliydim, belki de sınıf atlar elimde ki küreğin malzemelerinin tanımını öğrenebileceğim ama aslında bildiğim tekrar dinleyeceğim bir üst sınıfa geçerdim...
Ve bitti... Hepimiz ellerimizde kayıklarımız ,küreklerimiz, oltalarımızla açıldık göllere. Şimdi marifet doğru balığı tutmayı bilmekteydi ama bunu öğreten çok az öğretmen vardı.Ah ben ne şanslıydım, birine ilkokul, birine de üniversite de denk geldim. Karakterimin , başarılarımın en büyük mimarlarıdır kendileri...
Kayık; zekam, kürek; kabiliyetim, kova; hayal gücüm, balık; ise başarıyla dolu bugünlerimdi...
Biz anneler ve babalar, " Armağan Çocuklar”ımızın kabiliyetlerini neredeyse kundaktayken keşfetmeye başlayabilir ve bu kabiliyetler doğrultusunda da eğitmeye, öğretmeye de başlayabiliriz.
Doğru zamanlarda ,doğru kürek ile yol almayı, çocuklarımıza nakış nakış, ilmek ilmek biz işleyelim.
Kızım doğduğunda 23 yaşındaydım ve O daha 20 günlükken benimle göz teması kurunca ürperdim, bu iletişim kurma çabasının sıklığını izlemeye başladım. Ve sonrasında radyoda çalan bir müzik duyduğunda, dikkat kesildiğini gördüm.Bu ilgi geliştirilmeli diye düşündüm ve bebeğimi 2 aylıktan itibaren, müziğe ritm tutarak hareket ettirmeye başladım,hamileyken dinlettiğim klasik müziklerin etkisiydi, bu ilginin erken dönemde ortaya çıkma sebebi...
Peki ya okuduğum masallar !...
Heyecanla o kitapların tohumlarını görmeyi, bekledim. 2 yaşına kadar müzikle ilgisini, bağını destekledim ve 2,5 yaşında bir müzik akademisinde müzik kulağı test edildi, akademiye kabul edildikten 1 ay sonra ise nota okumaya başladı. Aynı zamanda klasik gitar çalmayı öğreniyordu ve parçaları çalmaya başladığında 3 yaşındaydı. Müzik dergilerine de bizden habersiz kapak olmuştu. Tıpkı müziğe olan kabiliyetini erken dönemde fark ettiğim gibi esnekliğini de fark etmiştim, bebek cimnastiklerini her sabah yaptırmaya başlamıştım. Biraz büyüyüp 2,5 yaşına geldiğinde de cimnastiğe başladı.
Bahsetmeden geçemeyeceğim bir konu daha var, bebeğim karnımdayken okuduğum kitaplara, doğduğundan itibaren de devam ettim, ta ki kendi okumayı öğrenene kadar.
Asla pes etmeden müzik, spor, kitap okuma alışkanlıklarını, sevdirerek kazandırdık tabii eğitmenleriyle iş birliği yaparak. Sonrasında teknolojiye olan ilgisini fark ettim ve o alanda da yönlendirdim,şimdi Türkiye Milli Teknoloji Takımında. Kabiliyetlerini, eğitimle desteklemeye devam ettik.
Ve bu üstün zekalı, deha bebek işlenerek körelmeden büyüdü. Şu an 14’ ünde keman konserleri veriyor, lisanslı sporcu ve de en güzeli kitaplar onun en yakın dostları. Teknoloji alanında ve akademik derslerinde ki başarı artışını da destekledi, müzik ile spor. Zaten zeka gelişiminde ki önemi de her zaman konuşulmaz mı?
Orta okula geçiş tanılamasında bu yatırımların, kızımın zeka puanında ciddi oranda yükselme sağladığını gördüm. Ben de boş kalamazdım, boş durmayan bir beyin, beni her yere sürüklerdi. Kızım da boş kalmadı, kalmamalıydı. Yelpazeyi geniş tutmamın sebebi , çok yönlülüğünde sıkılmadan, mesleki alan belirlemesinde avantaj sağlayacak olmasının da etkisi vardı.
Özetleyecek olursam, üretecek alanlarımız olmalı ve bugünün gençleri ilerleyen teknoloji dünyasında mutlaka yerini almalı. Sanat, Spor ve Müzik ile yoğrulmalı ve de bir gün akademik başarılarının yanı sıra, bu güçlü motorları teknelerine takabilmeli hızla, huzurla, dinlenmiş zihinlerle yol alabilmeli.Bu bizim, bizlerin, üstün yetenekli ve Zekalı Çocuklarımızın en kıymetli hazinesidir... Özgürlük, öz güven, inanç, yüreklendirilmek bizim ilacımız, lütfen bizler istemeden verin, tıpkı anne sütünü derin fedakarlıklarla verdiğiniz gibi, verdiğimiz gibi verelim... Ve bu yavrularımızı bir baba yürekliliğiyle kucaklayalım, kollayalım...
Süreyya Ahnun
İnstagram : sureyyaahnun
Mail : ahnunsureyya8222@gmail.com