Oyunlaştırma

Oyunlaştırma, “Oyunları eğlenceli ve bağlayıcı yapan tasarım unsurlarını oyun dışı platformlarda kullanarak müşterilerin/takipçilerin katılımını ve bağlılığını arttırmak” olarak tanımlanıyor.

 
Son zamanlarda eğitim, sağlık, pazarlama, finans gibi pek çok sektör “oyunlaştırma” kavramı üzerinde duruyor. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla da daha popüler hale gelen bu yöntem, oyunları cazip yapan temel tasarım unsurlarından yola çıkarak uygulamalar ve hizmetler geliştirmeye dayanıyor.

Oyunlaştırmayı daha iyi anlatabilmek adına, ben de bu yazıyı oyunlaştırmaya çalışayım: Bu yazıyı okuyup yazının içinde gizli soruya egitimajansi.com sayfasının altındaki yorum kısmından cevap yazan okuyuculardan rastgele seçtiğim birine “Her Çocuk Üstün Yeteneklidir” kitabımı hediye edeceğim. Tabii bir tane bile yorum gelmezse, kitabımın motive edici bir ödül olduğu gibi abes bir hayale nereden kapıldığımı sorgulayacağım.

Özellikle ABD’de eğitim dünyası artık “ne olacak bu çocukların hali, başımıza ne geliyorsa bu oyunlar yüzünden geliyor” aşamasını geçti ve şu anda eğitimi nasıl oyunlaştırabiliriz, oyunu eğitimde nasıl kullanabiliriz sorularını cevaplamaya çalışıyor. Hatta bazı okul sistemlerinde, öğretmenler ve oyun programcıları bir arada müfredat geliştiriyorlar ve oyunu heyecanlı kılan unsurları bütün okul gününe entegre etmeye çalışıyorlar.
Oyunu bu kadar cazip kılan ne?
Oyunlarda aktif bir deneyimleme ve keşif süreci var. Bir oyunu anlamadan önce kurcalayıp kurallarını öğrenmeniz gerekiyor. Okulda ise aktif keşfe ayrılan süre çok kısıtlı ya da yok. Genellikle öğrenci değil öğretmen odaklı, keşfe değil ezbere dayalı bir öğrenim var.
Oyunda anında geri bildirim var. Örneğin aşamalı bir oyunsa, aşamayı geçip  geçemediğini hemen görebiliyorsun. Sosyal medyada da öyle: Facebook’ta yayınladığın bir habere, bir fotoğrafa gelen “Beğen” leri ve yorumları anında görebiliyorsun. Okulda sınav olunca sonuçları ne zaman geliyor? Öğretmen kağıdını ne zaman okursa.
Oyunda adım adım zorlaşan aşamalar var. Herkes kendi seviyesine göre ilerleyebiliyor. Oyuncunun beceri düzeyine göre giderek daha zorlaşan bir sistem. Sınıfta ise, beceri düzeyin ne olursa olsun herkesle aynı düzeyde ilerlemek zorundasın. Sınıfta konuyu zaten bildiği için sıkıntıdan patlayan çocuğun halini anlamak için, sevdiğiniz ve çok ilerlediğiniz bir oyunu düşünün. Mesela meşhur ‘’Candy Crush Saga’’ oyununu oynuyorsanız, 250. düzeye gelmiş biri olarak tekrar birinci düzeyi oynamayı deneyin. O zaman farklı zihinsel düzeylerde olan ama aynı anda, aynı müfredata mahkum edilen çocukların duygularını ve durumlarını daha iyi anlarsınız. O yüzden seviye çocuk için ne oyundan/okuldan vazgeçirecek kadar zor, ne de canını sıkacak kadar kolay olmalı. Zorlayıcı ama ulaşılabilir bir hedef olmalı ki motivasyonu ayakta kalsın.
Oyunlarda hata yapınca hemen tekrar deneme şansı var. Oyun, deneme yanılma ve tekrar deneme döngüsü üzerine kurulu. Başarısız olduğunda anında geri bildirim alıyorsun. Okulda sınava giriyorsun ve sonuçlarını kim bilir ne zaman alıyorsun. Hata yapsan da neden yaptığını ve nasıl düzelteceğini görmeme şansın çok yüksek. Oyunda ise her başarısızlıkta da yeni birşey keşfediyorsun ve risk düşük, çünkü kimse sana oyun sonunda karne verip “bu oyunu bir yıl daha aynı seviyede oynayacaksın” diye ceza vermiyor. Okulda düşük not aldın mı riskler büyük. Tekrar deneme imkanı oyundaki gibi hızlı ve sık değil. Sonuç zevk ve heyecan yerine korku ve gerginlik duygusu. Oyunda korku yok. Zevk var.
Oyunda eğlenceli bir rekabet var.  Anında geri bildirim alıyorsun, başkalarıyla kendini kıyaslıyorsun ama bunu kendi kendine yapıyorsun ve hiç de tehditkar değil. Kimse sana, “Bak Ayten’in oğlu Angry Birds’de kaç puan yapmış, sen hala yerinde say” demiyor (Çocuğunuz oyuna çok düşkünse, bu etkili yöntemi bir deneyin, oyundan soğusun). Okulda sürekli bir karşılaştırma ortamı var, ama ne kadar eğlenceli? Çocuğa öz değerlendirme fırsatı ne kadar tanınıyor? Oyunda ise kendi kendini değerlendirip, hatalarını görüp, bir dahaki sefere ona göre strateji belirliyorsun.
Oyunda sürpriz ve beklenmedik unsurlar var. Şaşırtmaca var. Bu da rutini kırıyor ve deneyimi eğlenceli hale getiriyor.
Oyunda hayal gücü var. Başka bir kimliğe bürünebiliyorsun. Bir hikayenin baş kahramanı olabiliyorsun. Normal hayatta asla olmayacağın bir karakter olabiliyorsun. Okulda özellikle anaokulu sonrasında hayal gücüne fazla yer yok.
Aktif deneyimleme, keşif, hata yapma özgürlüğü, öz değerlendirme, sürpriz, anında geri bildirim, kişiselleştirilmiş müfredat, eğlenceli rekabet, hayal gücü...........................  ?
 
‘’Gizli soru’’ için cevap süresi bir sonraki yazıya kadar, yani 3 gün. Cevabı bu yazının altındaki yorum bölümüne yazabilirsiniz.
 
Dr. Bahar Eriş



  FACEBOOK YORUMLARI