Yaratıcı Düşünceyi Uyaran Teknikler

Öğrencilerin ilginç ve yaratıcı fikirlere ulaşmalarında karşılaştıkları zorluklarda yaratıcı düşüncelerinin uyarılması amacıyla farklı tekniklerden yararlanılabilir. Aşağıda sıralanan teknikler, öğrencilerin yaratıcı düşüncelerini ortaya çıkarmak amacıyla 10’ar dakikalık kısa etkinlikler olarak uygulanabilir.

  • Bir kitaptan rasgele kelime bulma
    Sınıfta bulunan herhangi bir ders kitabından faydalanılabilir. Kitabın herhangi bir sayfası açılarak rasgele bir kelime seçilir. Seçilen bu kelimeden beyin fırtınası ile somut bir nesneye ulaşılmaya çalışılır.

Seçilen kelime bir nesne ismi de olabilir. Ulaşılan nesne hakkında değişik fikirler üretilerek nesneye farklı özellikler kazandırılmaya çalışılır. Nesneye yönelik değişiklik düşünceleri ile öğrenciler bir buluşa da gidebilirler. Nesnenin özelliklerini değiştirme, geliştirme düşünceleri aynı zamanda nesneye yönelik bir inovasyon çalışması olarak da kullanılabilir.
Bu yolla öğrencilere olaylara ve nesnelere farklı bakış açıları kazandırılmaya çalışılır.

  • Benzer durumlardan yola çıkma.
    Çözümünde zorluk çekilen herhangi bir problem, benzeri problemlerin çözüm süreçleri örnek alınarak çözülür. Öğrencilere elde ettikleri tecrübeleri farklı alanlarda kullanabilmelerine yönelik beceri kazandırılmaya çalışılır.
  • Rasgele bir resimden yola çıkma. Başlangıç noktası olarak herhangi bir kitap veya afişten bulunacak rasgele bir resimden yola çıkarak ilginç bir fikre ulaşılmaya çalışılır. Sınıfta bulunan herhangi bir kitaptan bulunan bir resim seçilir. Resim ile verilmeye çalışılan mesajların neler olabileceği ve resimden öğrencilerin ne anladığı hakkında bir beyin fırtınası yapılır. Verilen mesajlardan ve bu resim hakkında öğrencilerin ortaya koyduğu düşüncelerden yola çıkarak somut bir nesneye ulaşılmaya çalışılır. Yapılan bu çalışmayla öğrencilerde somut bir nesneye geçiş için gerekli düşünme ve becerilerin geliştirilmesi amaçlanır. 
  • Konu hakkındaki gerçekleri ve bilgileri sıralama
    Herhangi bir nesne ele alınır. Seçilen nesne hakkında var olan bilgiler sıralanır. Daha sonra bu bilgilerden yola çıkılarak nesneye daha farklı özellikler kazandırılması amacıyla bir beyin fırtınası yapılır. Bu şekilde öğrencilerin var olan nesneler hakkındaki bilgilerini, farklı amaçlarla kullanabilme becerilerinin geliştirilmesi sağlanır.
  • Tersi durumu düşünme

Çözüm bekleyen bir sorun ele alınır. Daha sonra bu sorunun çözümü üzerinde sınıf içerisinde bir beyin fırtınası yapılır. Beyin fırtınası ile bir çözüme ulaşılamazsa seçilen sorunun tersi durum, çıkış noktası olarak ele alınarak beyin fırtınasına devam edilir. Bu şekilde öğrencilerin karşılaşılan bir problemin çözümünde farklı düşünceler oluşturabilme becerilerinin geliştirilmesi sağlanır. Örneğin; susuzluk problemi bir beyin fırtınasında çözüme ulaştırılamamışsa bu kez fazla suyun, bir problem olduğundan yola çıkılarak bir beyin fırtınası düzenlenir.

  • İki farklı sözcükten yola çıkma 

İki farklı sözcükten yola çıkılarak yeni veya yaratıcı bir fikre ulaşılır. Bu amaçla rasgele iki sözcük bulunur ve bu sözcükler arasında ortak bir ilişki kurulmaya çalışılır. Ortak ilişkilerin neler olabileceği hakkında bir beyin fırtınası yapılır, üretilen fikirlerden yola çıkarak farklı özelliklere sahip daha önce var olmayan ya da var olan bir nesneye farklı özellikler kazandırılmaya çalışılır. Örneğin; uçak ve halı sözcüklerinden uçan halı vb.

  • Çözümden soruna gitme (tersine mühendislik)
  • Çözümden soruna gitme yönteminde önce var olan bir çözüm ele alınır. Daha sonra bu çözümün hangi sorunların da çözümü olabileceği düşünülür. Bu şekilde bir çözümün birden fazla soruna çözüm getirebileceği düşüncesi öğrencilerde oluşturularak farklı teknoloji alanlarındaki gelişmelerin bütün teknoloji alanlarında değerlendirilmesi sağlanır. Bu şekilde öğrencilerde disiplinler arasında ilişki kurabilme ve bunları kullanabilme becerilerinin geliştirilmesi sağlanır.
  • Farklı bir duruma girme
    Öğrencilerin çekingenlikten veya sosyal sınırlamalardan uzaklaşarak yeni düşünceler geliştirmeleri amaçlanır. Bu teknikte öğrenciler ele aldıkları bir soruna çözüm önerileri oluşturmak amacıyla, bulundukları mevcut sosyal konum dışında bir kimliğe bürünerek çözüm önerileri geliştirirler. Sorunun ait olduğu çevre veya meslek dışında farklı bir çevrede veya meslekte olma durumlarını hayal ederek soruna çözüm önerileri geliştirirler. Bu şekilde öğrencilerde bir soruna çözüm bulmada farklı bakış açıları getirme becerilerinin geliştirilmesi sağlanır.

Yaratıcılık, eleştirel bakmak, yeni önermelerde bulunmaktır. Daha önce aralarında ilişki kurulmamış nesneler yada düşünceler arasında ilişki kurulmasıdır. Alışılmışın, bilinenin dışında, farklı, yeni, özgün olmak, problemi görmek, farklı çözüm yollarından giderek yeni sonuçlar çıkartmaktır. Yaratıcılık dünyayı, kendimizi değiştirme eylemliliğidir. Sanatsal yaratma, değiştirme sürecinde öznel iç yaşantının farklı dışa vurumudur. İnsanın deneyimleri, duyarlılığı, algılama tavrı ile yeniden üretimi gerçekleştirmesidir. Rüyalar, hayal gücü, espri ve düşünsellik, dikkat, yargılama, uslamlama sonucu oluşturulan eylemde sonuca farklı yollardan ulaşmadır yaratıcılık. Yaratıcı insan, yaratıcı süreç içinde geçmişinden, entelektüel birikiminden, deneyimlerinden, algılarından, hayal gücünden yararlanarak, çevresini bu bağlamda değerlendirip aktarma yetisi çerçevesinde sezgi ve araştırma ile özgürce yaratıcı ürünler, yapıtlar oluşturur, farklı önermelerde bulunur. Bu nedenle mevcut olaylar, kuramlar yeniden ele alınır, ancak bakış açısı farklıdır. Gidilen yol orijinaldir. Varılan sonuç özgündür. Bu duyarlılık sürecinin sonucunda yenilik vardır.

Yaratıcılık sanat yapıtında olduğu kadar, bilimde ve güncel yaşamda da geçerlidir. Corbusier, “yaratıcılık sabırlı bir araştırmadır” demiştir. Bilgi ve deneyim birikiminden yararlanarak sentezleme sonucu yeni ürünler ortaya koymak gerekir yaratıcılık söz konusu olduğunda. Birbiriyle farklı olan, ilişkisi olmadığını sandığımız şeylerin ilişkisini kurmak ve yeniyi yaratmak gerekir. Matisse, “görmek yaratmanın başlangıcıdır” demiştir. Yaratma bir serüvendir, bir heyecandır, bir duyarlılıktır, kuvvetli bir hayal gücüdür. Bunun için de görmeyi bilmek gerekir.

E.P.Torrance göre yaratıcılık “boşlukları, rahatsız ediciliği ya da eksik ögeleri sezip, bunlar hakkında düşünü ya da varsayımlar kurmak, bunları sınamak, sonuçları karşılaştırma ve olasılıkla bu varsayımları değiştirip yeniden sınamaktır.” Buluşun, yeniliğin söz konusu olduğu yaratıcılıkta, zihnin tüm yetileri, düşünme süreçleri, imgelem, duygular etkileşim halindedir. Demek ki yaratıcılık tüm zihinsel yetileri geliştirmede rol oynar. Yaratıcılık zekanın tamamlayıcısıdır, en üst basamağıdır. Zeka, bilgi toplama, öğrenme ve bunları çeşitli durumlara uyabilme ve kullanabilme yetilerinin toplamı olarak tanımlanır. Bu yetiler toplamının içeriğini, bilgiler arasında yeni ilişki ve bağlantılar kurarak genişletir. Conrad, “kavram, duygu ve imgelemi içine alan bir yaratı arama, araştırma ve bulma sürecinin, algıdan doğmuş duyum ve duygularla çağrışmış, etkili bir mecazın doğuşu sürecine başlangıç teşkil etmesi” diye tanımlar yaratıcılığı.

Yaratıcılığın içinde, sanatta yeni ve özgün bir şey yaratmak bütünselliğine ulaşmak için algı da önemli rol oynar Wernher Von Braun “bilinen şeyleri, yeni biçimde kullanmak, şimdiye kadar olduğundan başka biçimde birleştirmektir” diyor. Bundan şu anlaşılıyor ki yaratıcılık üzerine araştırma yapanlar farklı sözcükler de kullansalar içerik olarak birbirine yakın tanımlar yapıyorlar.

Doğadaki canlıların içinde salt insana mahsus olan yaratıcılık “çoklukta birlik, bütünlük” ilkesine dayalıdır. Bu da seçmeyi ayıklamayı beraberinde getirir. İnsanı insan yapan olgulardan biri de budur. Bir sanat yapıtı “ben varım”ın göstergesi olduğuna göre ölümü yenmenin yolu olur böylece yaratıcılık. Aynı zamanda yoksunluğa, gereksinmelere yanıt vermek, kötülüğe karşı çıkabilmektir yaratmak. Sanatsal yaratmanın doğasında yaratıcılık süreci vardır. Sanatçının normlarıyla toplumun normlarının kesiştiği yerde yaratma başlar. Yeni bir şey çıkar ortaya. Bu yapıt olabilir, düşünce olabilir vs.

Yaşam yaratıcılıkla değiştiğine göre, yaratıcılık her alanı ( bilim, sanat, yaşam ) kapsar. Bu nedenle gününün çoğunu okulda geçiren öğrencilere hitap eden öğretmenlere çok büyük görevler düşmekte. Bu da tahtaya şablon çizip bunun yinelenmesi sınırlamasıyla olmamalıdır. Katılık, aşırı tekrarlılık, söz hakkı tanımama gibi tavırlar öğretmenlerin öğrenciyi köreltmesine, gerilemesine, sınırlamasına neden olacaktır. Esneklik, öğrenciye söz hakkı, düşündüğünü söyleme şansı verilmelidir. Öğretmene düşen yönetme, müdahale etme değil, yönlendirme, organize etme, yaratıcılığı ortaya çıkartacak davranış biçimi, konuşma tarzı olmalıdır. Öğretmen öğrenciyi farklı yollardan aramaya yönlendirme, doğru yanıtları söylemek yerine onu düşünmeye, araştırmaya sevk ederek yaratıcı süreç içine sokmalıdır.

1966 da Gallegher’in araştırmasına göre;

  • Yüksek zeka - yüksek yaratıcılık
  • Düşük zeka - yüksek yaratıcılık
  • Yüksek zeka – düşük yaratıcılık
  • Düşük zeka – düşük yaratıcılık

Yaratıcılık zeka ile ilgili görülse de onunla eş anlamlı değildir. Tabii tercih edilen hem zeki hem yaratıcı olunması belki ama farklı yapılardaki öğrenciye doğru yönlendirme yapılırsa yine başarı sağlanır. Bu durumda duygusal zekanın da önemi artıyor.

Wallas’a ( 1921 ) göre zihinsel faaliyetler şöyle bir süreç izliyor.

  • Hazırlık
  • Kuluçka
  • Aydınlanma
  • İspat

Yaratıcı etkinlik,

  • Hazırlık evresi, sorunu benimseyip yeniden ele almak gerekir.
  • Oluşma evresi, Sorun saptanır düşünceler ayrıştırılır.
  • Planlama evresi
  • Esinlenme evresi, farklı bir sıçrayış yapılabilir. Hani beyinde bir ışık çakar ya
  • Doğrulama evresi, özgün bir yapıt ortaya çıkar
  • Denetim eylemi

Yaratıcılığın koşulu;

  • Çalışmak
  • Deneyim
  • Gözlem
  • Araştırma
  • Algı

Çocukta yaratıcılığı geliştiren etmenler:

  • Algıların zenginleştirilmesi için çocukların gözlem ve hafıza eğitimine gerekli önemi vermek,
  • Üretici düşünme yöntemi kazandırmak,
  • Yeni biçimler aramaya, bulmaya ve bunları anlatıp yorumlamaya yöneltme
  • Sanat eserlerini inceleme,
  • Duygu ve düşünceleri kullanma alışkanlığı kazandırmak, pratik, çabuk, kararlı, cesaretli olmalarına olanak tanımak,
  • İmgelerinin geliştirilmesi,
  • Öğrencinin çevresinin ( sınıf, atölye, koridor ) yapılan iş ve resimlerle donatılarak bir sanat çevresi yaratılması,
  • Öğrencinin kendi kendine çalışıp, teknik yönden birikim ve doyum sağlayacağı ortam hazırlamak ( kitaplık, atölye vb. yerlerden yaralanması gibi ),
  • Sanatsal etkinlikleri izleyebilme olanaklarının yaratılması ( müze, sergi vs. gezilmesi ),
  • Konuların öğrencilerin çevresinden ve yaşamlarından seçilmesi.

Yaratıcı düşünme özgürdür, hareketlidir, üretken bir süreçtir. Çok yönlü bakmak, çok seçenekli çözüm yolları bulmak gerekir. Tasarımcı, yaratıcı eylem sürecidir, çevresini yaratma adına görmeli ve kullanmalı, tüm kaynaklardan yararlanmalıdır.

Bu kaynaklar;

  • Doğal çevremiz,
  • İnsan gereksinmeleri, istekleri
  • Eğitilmiş insan gücü
  • Sezgi
  • Bilim
  • Kültür
  • Madde ve olanakları
  • Teknoloji ve olanakları
  • İnsanın ürettiği her şey
  • Sanat

Yaratıcılığın içinde sezgi vardır. Bilinen hikayedir, tanınmış bir sanatçı tanınmış bir bilim insanına sorar “biz sezgiyle yaratıyoruz. Siz buluşlarınızı nasıl gerçekleştiriyorsunuz?” diye. Yanıt, “bizde sezgiyle” olur. Birikim, bilgi, araştırma çok önemli ama sezgide bir o kadar geçerli. Yaratan her an yaşar, yaratmanın tatili yoktur. Bazen rüyada, uykudan uyanınca, bazen yolculukta bazen doğada yeşilliklerin içinde yatıp gökyüzüne bakarak hayal kurarken, bazen sıkıntı içinde çıkış ararken, bazen izbe bir büroda yada küçük bir atölyede. Bazen de refah içindeyken. Şurası da bir gerçek ki Montaigne’nin Denemeler’inde olduğu gibi bir şeyler yapmak için bana şu şu olanakları verselerdi neler yapmazdım, yaratmazdımın arkasına gizlenmeden. Tasarımcının yaratma eylemi içinde yararlandığı temel kaynaklardan biri de sezgidir. Önemli olan sezgiyi eyleme dönüştürmektir. Bu, yaratıcılık kapsamındadır. Sezgi, hangi alanda olursa olsun bilinç altından gelen bir değer yapısıdır. Bunun oluşturduğu süreç izlenip eğitilebilir.

Gordon ( 1944 ), “ yaratıcılık öğrenilebilen, geliştirilebilen bir güçtür” der. O zaman okullarımıza çok büyük görevler düşer. Sanat eğitimi de salt görüleni yinelemek ya da hocanın kimliğinde gelişmek değil, öğrencinin bireysel ayrıcalıklarının çerçevesinde yeni, farklı yapıtlar yaratmasına, düşünceler üretmesine olanak tanımak gerekir. Yaratmak, yaratıcı yeti insan yaşamını, dünyayı değiştiren, geliştiren en önemli olgu. O halde okullarımızın baş tacı olmalı. Çünkü okulun misyonu da budur. Yaratıcı eğitimin amacı , önceki kuşakların yaptıklarını yinelemek değil, bunların üzerine bir şeyler koyabilmek, tasarıya, yaratıcılığa, düşünmeye, özgünlüğe, meraka, buluşa, araştırmaya yöneliktir. Önüne konulanın ezberi değil, sorgulanması ve katılım önemlidir. Eğitimde, bu nedenle yaratıcı bireyin psikolojik özellikleri bilinmesi gerekir.

Çünkü yaratıcılık eğitimle geliştirilebilir. Yaratıcılığı yüksek olan bireyler,

  • Meraklıdırlar,
  • Temel sorunlarla ilgilenirler,
  • Özgürdürler,
  • Enerjiktirler
  • Espritüeldirler

Yaratıcılık söz konusu olduğunda yeni deneylere ve gerçeklere açık olmak gerekir. Yaratıcı düşünce tüm bilgileri kullanmak durumundadır. Dolayısıyla bilgiler, veriler çoğaltılıp yoğunlaştırılarak yaratıcılık artırılabilir, geliştirilebilir. Bunun için öğrenciyi iyi tanımak gerekir. Bu bağlamda özellikle sanat eğitimi kitle eğitimi olarak gerçekleştirilemez. Bireysel eğitim söz konusu olmalıdır. Çünkü kitle eğitimi katılımsız ve öğrenciye dayatma şeklinde gerçekleşiyor. Nasıl bilim eğitimi denemelerle gerçekleştirilirse sanat eğitimi de araştırmalarla bir konunun varyasyonları üretilerek gerçekleştirilmelidir. Tabii bu biraz da sabır işidir. Bir çalışma yapıp, ben yaptım oldu mantığı geçerli olamaz. Ayrıca hiçbir zaman sanat eğitimi sınıfın dört duvarı içinde hapsedilemez. Gözlem zenginliği gereklidir. Duvarları, hatta ülke sınırlarını aşmak gerekir. Nasıl insandaki üzülmek, korkmak, kızgınlık, sevinmek gibi bazı duygular tüm dünyada aynı ise sanatta evrenseldir. O zaman her yere uzanmak, başka kültürlerle de kendi kimliğimizi yok etmeden zenginleşmek gerekir.

Eğitim, toplum içindeki bireylerin yaşam içindeki yerlerini almalarını sağlamaya yöneliktir. Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir. Eğitim, belli bir bilim dalı yada sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işidir. Bu çerçevede yaratıcılığın ön planda olması çok önemlidir.

Yaratıcılık ve Zekâ
Enver Yolcu

Hep şu sorular sorulmuş ya da sorulmaktadır: Yaratıcılığın zekâ ile özellikle ilişkisi nedir? Kişi zekâya sahip olmadan yaratıcı olabilir mi? Kişi, yaratıcılıkla hiç ilgisi olmayan yüksek bir zekâ seviyesi gösterebilir mi? Daha da önemlisi, yaratıcılık ve zekâ, birisi olmadan değerlendirilebilir mi? Kişi yeni bir bilgiyle karşılaştığında, bu bilgi zeki bir şekilde mi yoksa yaratıcı bir şekilde mi alınır ve çözümlenir?

Zekâ ile yaratıcılık, hele sanatsal yaratma söz konusu olduğunda, hep ayrı davranışlar olarak düşünülmüştür. “Bir kişinin yüksek zekâsı yoksa bile, özel yeteneği var” cümlesi, sözel ya da sayısal olmayan zihin karakteristiklerinin, zekâdan daha aşağıda “yetenek” olarak tanımlandığını göstermektedir (KIRIŞOĞLU, 1991).

Psikologların bir kısmı zekâyı “soyut düşünme, olaylar arasında ilişkiler kurabilme, kendi kendini tenkit edebilme” yetkinliği olarak tanımlamıştır. Başka bir kısmı zekâyı “çevreye ve yeni durumlara intibak edebilme” kabiliyeti olarak değerlendirmiştir. Daha başkaları ise zekâyı “öğrenme kabiliyeti” olarak tanımlar (ATALAYER, 1994).

Bilim adamlarının bazıları da, uzmanlık alanlarına göre, zekânın belli bir yönüne ağırlık veren tanımlar yapmışlardır. Örneğin, biyologlar zekâyı ”çevreye uyum yeteneği” olarak görürlerken, eğitimciler “öğrenme”, psikologlar “ilişkileri anlama”, bilgisayar bilimcileri “bilgiyi işleme” yeteneği olarak görmektedirler.

Zekânın biyolojik temelli olduğu ve özellikle erken yaşlarda karşılaşılan zihinsel uyarımlar gibi çevresel faktörlerin etkisiyle bu kapasitenin ne kadarına ulaşılabileceğinin belirlendiği genel olarak kabul edilmekte, ancak aradaki etkileşim mekanizmaları henüz tümüyle anlaşılamamaktadır (DAĞ, 1995).

Yaratıcılık kavramının zekâyla ilişkisi olduğunu ileri süren bir çok psikolog vardır. Genellikle yüksek zekâ bölümü (ZB) olanlardan yaratıcı davranış beklenir de, düşük olanlarda ise böyle bir yeteneğin olabileceği düşünülmez. Hiç şüphe yok ki, bir zekâ testinin ölçütü ZB ile bazı yaratıcı beceriler arasında kayda değer bağlantılar bulunmakta ama, bu bağlantı tam olarak bilinememektedir. Yavuz’un (1996) naklettiği gibi, bu bağlantıların olduğunu gösteren kaynaklar, Terman ve arkadaşlarının (Terman ve Cox, 1926) araştırmalarında görülürse de, kesin bir sonuca varılamamıştır. Uzunçarşılı (1994)'ya göre de, ölçülen ZB, 120'nin üstüne çıktığında, yaratıcılık için bir ayrıcalık getirmemektedir.

Yaratıcılıkla zekâ arasındaki ilişkinin önemi, bu geçmiş yarım yüzyıl boyunca, çeşitli açılardan psikologların (Catell, 1963; Coler, 1963; Guilford, 1950, 1959, 1968, 1981; MacKinnon, 1962; Roe, 1951, 1963; Terman, 1954, 1955; Torrance, 1960, 1967) dikkatini çekmiştir. Genetikten mühendisliğe, diğer çeşitli bilim dallarında çalışan bilim adamları da zekânın, yaratıcı keşiflere ve icatlara olan yardımını; Aristo ve Plato’dan , Immanuel Kant’a, Brand Blanshard ve Jacques Maritain’e kadar filozoflar, yaratıcılığın orjinini ve rasyonel düşünce ile olan ilişkisini düşünmüşlerdir (HAENSLY ve REYNOLDS, 1989).

Yaratıcılıkla zekâ arasında belli bir ilişkinin varlığını aramak amacıyla yapılan araştırmalar sonucunda, doğrudan ve kesin bağıntılara varılamamıştır. Bu araştırmalarda görülmüştür ki, sınavlarda başarılı ve zekâ testlerinde de yüksek seviyede zeki çıkan bazı öğrenciler, çeşitli alanlarda özgün, yeni düşünceler ortaya koyamamışlardır (SAN, 1985). Farklı yaratıcılık seviyelerinde olan çocukların kişilikleriyle ve okul başarılarıyla ilgili bulgular, çocukların ZB’leri arasında farklar bulunabileceğini, fakat yaratıcılığın bunlardan anlaşılamayacağını, bu yeteneğin, çok üstün yaratıcılıkla “bir miktar yaratıcı olmak” arasındaki farkın, açıkça görülen bazı özelliklerle anlaşılabileceğini ortaya koyuyorlar (JERSILD, 1972).

Guilford’un, bilimsel yaratıcılık alanında yoğunlaştırdığı çalışmaları doğrultusunda, yaratıcılığın zekânın genel durumu içinde yer aldığını söyler. Ona göre bilişsel düşünme, bellek, ıraksak düşünme, yakınsak düşünme ve eleştirel düşünme gibi beş zihinsel işlemin yer aldığı bu durum içinde, ıraksak düşünme faktörü, yaratıcılığa en yakın olandır (KIRIŞOĞLU, 1991).

Iraksak düşünme, olası çözümler hatırlama ya da yeni çözümler üretmedir; kişinin düşünceleri bir çok farklı yol boyunca “ıraksar” (genişleyerek yayılır). Yakınsak düşünme ise, ihtimalleri daraltmak ve en uygun çözüme “yakınsamak” için bilgi ve mantık kurallarını uygulamak olarak tanımlanmıştır (ATKINSON vd.,1995). Iraksak düşünme, yakınsak düşünmeye göre daha esnektir; yalnız eldeki bilgilerle yetinmeyen bir düşünme yöntemidir; daha zengin fikirler akımına açıktır ve dolayısıyla yeni çözümlere ve yaratıcılığa daha yatkındır (JERSILD, 1972).

Araştırmacılar, yüksek seviyede zekânın, yüksek seviyede yaratıcılığı garanti etmediğini, yaratıcılıkla zekâ arasında çok yüksek bir korelasyon olmadığını, daha zeki bir kişinin daha yaratıcı kişi anlamına gelmediğini belirtmektedirler. Guilford’a göre “zekâ, yaratıcılıkta hiçbir zaman tek başına belirleyici bir değişken olmadı. Faktör analizi ile çok boyutluluğu ortaya konulan zekâ, tek başına yaratıcılığı açıklayamadı. Üstelik zekânın bir alt bileşeni olarak ortaya çıkabilen bir değişken, yaratıcılığın da bir alt bileşeni olarak karşımıza çıkabilirdi” (SUNGUR, 1997). Yaratıcı potansiyellerin gerçekleşmesi için, genellikle, hiç olmazsa ortalamanın biraz üstünde bir zekâ seviyesi gerekli olmaktadır. Fakat bu kritik seviyenin üstünde, zekâ ile gerçek yaratıcılık arasındaki ilişki yaklaşık olarak sıfırdır (ARIK, 1990).

Wallach ve Kagan (1965), zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden elde edilen sonuçlarla zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır (ÜLGEN ve FİDAN, 1989):

Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,

Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

Zekâ düzeyi yüksek, fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar.

Bu araştırma sonuçları da göstermektedir ki, zekâ ve yaratıcılık arasında doğrudan bir bağlantıdan söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Bir çocuk, zekâ düzeyi düşük olsa bile yüksek derecede yaratıcı; veya bunun tersi olarak, zekâ düzeyi yüksek olduğu halde yaratıcılık düzeyi bakımından düşük seviyede bir düzeyde olabilmektedir. Ne var ki, elde edilen bu veriler, tüm çocuklar için aynı sonuçları vereceğini söylemek için yeterli değildir. Aile ortamı, sosyo-kültürel çevre, eğitim, kalıtım vb. gibi çeşitli faktörlerin, özellikle küçük çocuklar üzerinde yaptığı etkiler, onların değişik özellikler ortaya koymalarını sağlayabilmektedir. Ayrıca, bütün bunların yanı sıra, yaratıcılığı tanımlama biçimi, bu tanımlamaya yönelik olarak hazırlanmış olan ölçme araçları ile zekâ testlerinin ölçmedeki yetersizliği yönündeki tartışmalar, zekâ ile yaratıcılık arasındaki bağıntıyı belirleme konusunda çok net cevaplar ortaya koymayı engellemektedir.

Diğer taraftan, yaratıcılığın değişik alanlarda değişik boyutlarının olduğu dikkate alındığında, inceleme ve araştırmaların yapıldığı alana göre farklı sonuçlar elde edilebileceği de göz ardı edilmemelidir. Sözgelimi, teknik alanda yaratıcı davranışlar gösterdiği halde sanatsal yaratıcılığı olmayan bir çocukla, sanat alanında yaratıcı davranışlar gösterdiği halde teknik alanda yaratıcılığı olmayan bir çocuğun, aynı özellikleri göstermesi düşünülemez.

Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmaların ışığında denilebilir ki, zekâ ve yaratıcılığın, farklı alanlarda farklı işleyiş biçimleri, farklı yaklaşımları, farklı değerlendirmeleri ve sonuçları vardır; her ne kadar belirli bir seviyede zekâ gerekli ise de, zekâ ile yaratıcılık arasında doğrudan bir bağıntı yoktur. Kaldı ki, son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda, tek bir zekâdan bahsedilemeyeceği; başarılı olmanın yüzlerce, binlerce yolunun bulunduğu ve hedefe ulaşmaya yardımcı olacak bir sürü değişik yeteneğin var olduğu ileri sürülmektedir. Bu bilim adamlarından biri, psikolog Howard Gardner'dır.

Goleman'ın (1999: 54) belirttiğine göre Gardner, 1983 tarihli Frames of Mind (Zihnin Çerçeveleri) adlı eserinde, hayatta başarılı olmak için tek tip bir zekânın şart olmadığını, yedi temel çeşitlemesi olan geniş bir yetenekler yelpazesi bulunduğunu ileri sürmektedir. Gardner'ın listesi, sözel ve matematiksel-mantıksal yatkınlık olmak üzere iki standart akademik zekâ türünün yanı sıra, ressam ve mimarlarda bulunan uzamsal kavrama kapasitesini; fiziksel akıcılık ve zarafette kendini gösteren kinestetik dehayı ve müzikal yetenekleri de kapsıyor. Ayrıca, yine kendi deyimiyle "kişisel zekâlar" başlığı altında topladığı kişiler arası ilişki yetenekleri ve psişik yetenekler, Gardner'ın listesini tamamlayan diğer zekâ türleridir.

Gardner'a göre IQ, tek ve değişmez bir belirleyicidir. IQ testlerinin, asıl beceri ve yetenekleri ölçmekten yoksun olduğunu belirten Gardner, "bu testlere göre insanlar ya zekidir ya da değildir, o şekilde doğmuşlardır, bunu değiştirmek için yapılacak pek fazla bir şey yoktur ve testler de size zeki kişiler arasında olup olmadığınızı söyler" diyerek, hem IQ tarzı bir düşünme biçimine hem de IQ testlerine karşı çıkmaktadır.

KAYNAKLAR

GOLEMAN, Daniel, Duygusal Zekâ, 11. Basım, Çev: Banu Seçkin Yüksel, Varlık Yayınları, İstanbul 1999.
HAENSLEY, A. Patrica, and Cecil R. Reynolds, Creativity and Intelligence, Handbook of Creativity, Plenum Press, New York and Londan, 1989, ss. 111-145.
JERSİLD, Arthur T., Çocuk Psikolojisi, Cilt III, Çev.: Gülseren Günçe, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, No: 27, Ankara, 1972.
KIRIŞOĞLU, Olcay, Sanatta Eğitim (Görmek, Anlamak, Yaratmak), Eğitim Kitabevi, Ankara, 1991.
ROUQUETTE, Michel-Louis, Yaratıcılık, İkinci Basım, Çev: Işın Gürbüz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994.
SAN, İnci, Sanat ve Eğitim, İkinci Basım, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No:151, Ankara, 1985.
SAN, İnci, Sanatsal Yaratma ve Çocukta Yaratıcılık, T. İş Bankası Kültür Yayınları: 17, Ankara, 1977.
SUNGUR, Nuray, Yaratıcı Düşünce, İkinci Baskı, Evrim Yayınevi, Yönetim Dizisi: 6, İstanbul, 1997.
ÜLGEN, Gülten ve Emel Fidan, Çocuk Gelişimi, Beşinci Baskı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları 57, İstanbul, 1989.
YAVUZ (Yavuzer), Halide, S., Yaratıcılık, 3. Basım, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1996.
YOLCU, Enver, Eğitimde Yaratıcılık Sorunu ve Sanat Eğitimi, İlköğretim ve Sorunları Sempozyumu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2-3 Mayıs 1995a, Bolu

 



  FACEBOOK YORUMLARI